Olimpos, öyle denize girilip çıkılacak, sonra da tüm gün yatıp dinlenilecek bir yer değil. En azından, biz Olimpos’u böyle bir yer olarak görmedik. Yürüyüş ayakkabılarımızı giydik, kameralarımızın şarjlarını ve depolama alanlarını kontrol ettik, yiyecek içeceklerimizi yanımıza alıp bol bol gezdik, fotoğraf çektik. Yazı dizimizin bu dördüncü bölümünü, Olimpos’un tarihî ve doğal güzelliklerinden biri olan Kimera Yanartaş’a ayırdık.
Yanartaş, Chimera, Chimaera ya da Kimera
Chimera diye yazılıyor, Kimera diye okunuyor. Kimi yerlerde okunduğu gibi Kimera şeklinde de yazılabiliyor. (Chimaera ya da Chimæra diye yazılışları da mevcut.) Türkçeleştirmişiz aynı zamanda, Yanartaş demişiz. Burası aslen Olimpos’ta değil, komşu kasaba Çıralı’da bulunan bir yer. Fakat aynı tarihi ve efsanevi arka planı paylaşan bir yer olduğu ve gerçekten olağanüstü bir doğa olayına ev sahipliği yaptığı için mutlaka görmek istedik, bir heyecanla aldık biletlerimizi.
Bizim katıldığımız tur acentesi, her akşam saat 9’dan 12’ye kadar Yanartaş (Chimera) turu düzenliyordu. Bu üç saatlik program içerisinde sadece 15 dakika yanan taşları görebildik. Olimpos’tan Yanartaş’a gidiş ve dönüş minibüs yolculuğu zaten 2 saat sürüyor. Bunun yanında sönmeyen ateşi görebilmek için bir kilometre tırmanmamız ve tırmandığımız kısmı geri inmemiz gerekti. Bu yüzden, turun oldukça büyük bir kısmı yolda geçti diyebiliriz. Kendi aracınızla gidecekseniz sorun yok, ama Olimpos’tan Çıralı Yanartaş’a tur ile gideceksiniz, bu bilgi aklınızda bulunsun.
Nihâvent mi ışıldar içimdeki yoksa Samanyolu mu?
Yanartaş seyahatinin oldukça etkileyici bir başka unsuru da berrak gökyüzü oldu. Yerli ve yabancı turistlerden oluşan yaklaşık 15 kişilik bir ekiple yola çıkmıştık. Yaklaşık 10 kişinin elinde de fener vardı. Bu ekipten biraz uzaklaşıp yalnız kaldığımızda fenerimizi söndürüp gökyüzüne baktık. Yakınlarda yapay hiçbir ışık kaynağı kalmayınca, aysız gökyüzünde Samanyolu’nun ihtişamlı görüntüsüne hayran kaldık. Tek hayıflandığım nokta: orada kamerayı çantadan çıkarıp gökyüzünü fotoğraflamak aklımıza gelmedi. Bir dahaki sefere diyelim artık…
Chimera (Kimera) Efsanesi
Kimera’yı Homeros’un İlyada’sında görüyoruz. “O, bir insan değil, ilahî bir soydandı. Ön kısmı bir aslan, arkası bir yılan ve ortası bir keçiydi. Hep beraber korkunç bir bilgelikle nefes veriyordu: alevli ateşin gücü.” İnsanların başına bela olan bu yaratığı öldürmek için Likya kralı, Bellerophon’u görevlendirir. Kralın asıl niyeti, cezalandırmak istediği Bellerophon’un Kimera ile savaşarak ölmesidir. Ancak tanrıların da yardımıyla bu kavgadan Bellerophon galip çıkar.
Bellerophon, şu ünlü kanatlı ve tek boynuzlu at Pegasus’a binerek, gökte süzülen Kimera’yı kurşun uçlu mızrağıyla vurur. O sırada Kimera ağzından ateş saçmaktadır ve ateşin sıcaklığıyla mızrağın ucundaki kurşun erir, eriyen kurşun Kimera’nın ölmesine sebep olur. Bu yaratık yerin altına gömülür ama ağzından çıkardığı ateş, yerin altındaki yarıklardan sızarak yedi kat yukarıdaki yeryüzüne kadar ulaşır. İşte Yanartaş’ta gördüğümüz bu alevler günümüze kadar gelmiştir.
Bir efsaneye göre Bellerophon’un zaferini kutlamak için düzenlenen yarışa katılan koşucular, Çıralı’da bulunan bu Kimera ateşiyle meşalelerini tutuştururlar ve Olimpos kentine koşarlar. Bugüne dek gelmiş bir gelenek olan olimpiyat meşalesinin, işte bu Kimera’nın sönmeyen ateşinden geldiği rivayet edilir.
Sönmeyen Ateşin Bilimsel Açıklaması
Kendi kendine yanan ve hiç sönmeyen bu ateşin efsanevi açıklamaları yanında bilimsel açıklamasını merak edenler için de şöyle bir özet yapayım:
Önceleri, yer altından bir doğalgaz sızıntısının yıldırım ve benzeri doğa olayları ile alev aldığı düşünülmüş. Uzun yıllar boyu bu bölgede bulunan, yer yer bazıları kapanan ve yenileri açılan bu açıklıklardan kendisini gösteren alev için oldukça mantıklı bir açıklama. Ancak bundan yedi sekiz yıl kadar önce Roma Ulusal Jeofizik ve Volkanoloji Enstitüsü araştırmacılarından Dr. Giuseppe Etiope ve Babes-Bolyai Üniversitesi’nden meslektaşı Artur Ionescu’nun çalışmaları bu enerjinin kaynağının doğalgaz değil, metan olduğunu keşfettiler.
Daha fazla ayrıntı merak edenleri Evrim Ağacı’nın ilgili yazısına yönlendirelim: Sönmeyen Ateş Yanartaş’ın Sırrı Sonunda Çözüldü!
UYARI: Yanartaş’a Çıkarken Fenerinizi ve Düdüğünüzü Unutmayın
Olimpos seyahatimiz sırasında, çantamızda neler vardı? Yanımıza ne aldık, ne almadığımız için hayıflandık? Bu konuda ayrı bir yazı yazdım. Ama konusu gelmişken bir uyarıda bulunayım. Yanartaş’a eğer gece çıkacaksanız ve biraz da macera ruhlu iseniz, yanınıza mutlaka el ya da kafa feneri (mümkünse yedekleriyle birlikte) ve bence acil durumlar için bir de kuvvetli bir düdük (ya da ses çıkarabilecek başka bir alet) bulundurun. “Biz nasıl olsa gece gitmeyeceğiz, akşama doğru gideceğiz” de demeyin, siz çıkıp inine kadar hava kararabilir.
Olimpos Günlüğü
Said’le Olimpos gezimizi bir yazı dizisiyle anlatmak, buraya gelenler için rehber niteliğinde deneyimlerimizi aktarmak istedik. Bu yazı dizisinin tüm yazılarına aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz: