Olimpos Günlüğü 4: Olimpos Antik Kenti

Olimpos - Olympos

Aslında Olimpos’u Olimpos yapan en önemli unsur bu: Olimpos Antik Kenti. Burası Anadolu’nun çok önemli bir kültür tarihi noktası ve popüler bir ören yeri olduğu için, buranın tarihi ve fiziksel özellikleri ile ilgili çok az bilgi vereceğim. (Daha fazla bilgiye internetteki diğer kaynaklardan ulaşabilirsiniz). Ben bu yazımda, Antik Kent içerisindeki gezintimizden ve deneyimlerimizden bahsedip, çektiğimiz birkaç fotoğrafı göstereceğim.

Kısaca Bahsedelim: Olimpos’un Tarihi ve Likya Yolu

Olimpos Beydağları Millî Parkı sınırları içerisinde yer alan Olimpos Antik Kenti, Antalya’nın Kemer ve Kumluca ilçeleri arasında, Antalya’ya 85 km uzaklıkta bulunuyor. Caretta Caretta kaplumbağalarının yavrulama alanı olduğu için sit alanı olarak korunuyor. Likya medeniyetinin en önemli kentlerinden biri olan Olimpos aynı zamanda UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde bulunuyor.

Olimpos Antik Kenti
Olimpos Antik Kenti Kazı Çalışma Alanı. Fotoğraf: Said Dağlı

Likyalılar ve Olimpos’un Kuruluşu

Anadoludaki varlıkları Milattan Önce 2000’li yıllara kadar dayanan Luvilerin devamı olduğu düşünülen ve Hint-Avrupa kökenli bir topluluk olan Likyalılar, tarihleri içerisinde Yunanlılar, Persler ve Romalılar ile mücadele etmiş, MÖ 4. Yüzyılda Büyük İskender’in Doğu Seferi’nde ele geçirilmiş ve zamanla Yunan kültürü etkisinde kalmışlar. MÖ 2. Yüzyılda Rodos’a karşı direniş amacıyla Likya Birliği kurulmuş, yine bu yıllarda Roma İmparatorluğu Likya’nın bağımsızlığını ilan etmiştir.

Olimpos kentinin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmiyor. Yapılan arkeolojik çalışmalar, kentin tarihinin MÖ 300’lü yıllara kadar dayandığını düşündürüyor. MÖ 168-167 yıllarındaki Likya Birliği sikkelerinde bu kentin adı geçiyor, şimdiye kadar bulunabilen en eski kayıt bu. Bu birlik içerisinde üç oy hakkına sahip sadece altı kentten biri olması, buranın yoğun bir nüfusa ve ciddi bir öneme sahip olduğunu da gösteriyor. Olimpos ismi (Olympos) Yunanca’da Uludağ anlamına geliyor ve bu adla anılan onlarca dağ olduğu için anlam karmaşasına sebep olabiliyor. Olimpos adının da kentin 10 km kadar yakınında bulunan Tahtalı Dağı’ndan geldiği düşünülüyor.

Likya Yolu

Likya Yolu, eski Likya Medeniyeti’nin antik kalıntıları ve bu bölgenin doğal güzellikleri göz önünde bulundurularak, Antalya’nın batısındaki Teke yarımadasında bazı patikaların temizlenip işaretlenip haritalandırılması ile oluşturulmuş, tarihi bazı gerçekliklere dayandırılmış yapay bir yoldur. Likya yolu deyince aklınıza öyle bir asfalt ya da taş yol gelmesin yani. Bu yolun hizmete açılışı 1999 yılında Kate Clow’un (buraya ekşisözlük linki verelim) çalışmaları sayesinde yapılıyor.

Bu yürüyüş ve trekking parkuru ta Fethiye’den başlıyor ve Antalya’nın merkezine kadar gidiyor. Bu rota üzerindeki en güzel duraklardan biri de Olimpos Antik Kenti. Biraz daha maceracı olanlar, sırtıma çantamı alırım saatlerce yürürüm diyenler bu yürüyüş rotası içerisinde kendilerine uygun parkurlardan birini ikisini seçip deneyimleyebilirler. (Olimpos civarındaki parkurlar 5 ila 7 saat arasında tamamlanan parkurlar.) Biz, bu tatilimizde büyük ölçüde Olimpos içerisinde kalmayı, Olimpos’u hazmetmeyi tercih ettik. Likya Yolu gezilerini de bir dahaki sefere sakladık.

Olimpos Antik Kentine Girerken

Biz Olimpos’a giderken, antik kent hakkında fazla bilgi almamaya, orayı sıfırdan keşfetmeye karar verdik. Antik kente gişelerden girer girmez, denize giden bir insan kalabalığının içinde bulduk kendimizi. Binlerce yıllık yapıların kalıntıları önünden ve hatta üstünden şıpıdık terlikleri, simit ve kollukları, piknik sepetleri ve plaj havlularıyla geçen insanlar oksimoronik bir görüntü oluşturuyordu. Bir yandan garipsedik ama bir yandan da hoşumuza gitti bu görüntü. Maalesef çevreyi kirletmekten çekinmeyen insanlar da vardı ama bu istisnalar dışında insanların yüzmek için denize giderken antik kentten geçmeleri oldukça keyifliydi.

Ancient city of Olympos Antik Kenti
Fotoğraf: Said Dağlı

Düz bir patikadan biraz ilerleyince, antik kentin merkezinde (en işlek caddesinde) bulduk kendimizi. Eski yapıların kalıntıları gerçekten ilgi çekiciydi. Hemen yanımızda nazlı nazlı akan çayın ortasında yıkılmış bir köprünün ayağı, çayın karşısında ise çok güzel pencereli bir yapının kalıntıları gözümüze çarptı. İnsanların çoğunluğu, çayın karşısına dahi geçmekten çekindikleri için, antik kentin bizim de bulunduğumuz tarafı daha kalabalık bir ziyaretçi kitlesini ağırlıyordu. Karşı tarafa geçen tek tük insanlar da orada fotoğraf çekip geri dönüyorlardı.

Olympos - Olimpos
Fotoğraf: Said Dağlı

Kendi Rotanızı Kendiniz Yaratın

İnternetten bu bölgenin krokilerini bulmak mümkün. Ancak Said’le ben krokilere bakmak yerine, sanki orayı sıfırdan keşfediyormuşuz gibi gezinmeyi, bulduğumuz patikalara nereye çıkacağımızı bilmeden girmeyi tercih ettik. Çayın bu tarafında tapınaklar, anıt mezarlar, mozaikli bir yapı ve nekropoller keşfettik. Çayın karşı tarafı daha bakımsız ve daha az insanın ziyaret ettiği bir bölge. Orada yolumuzu bulmak daha meşakkatliydi. Ama burayı özellikle keyifli yapan da o bakımsızlık ve meşakkatlilikti. (Bakımsız derken, pis anlamında söylemiyorum. Daha doğal bırakılmış, tursitler için daha az kolaylaştırılmış anlamında söylüyorum.)

Çayın karşı tarafına geçmek için antik kentin hemen girişinden sağa döndük ve bir patika bulamadığımız için çayır çimen ağaçların arasından kendimize yol yapa yapa dar bir patikaya ulaştık. (Yukarıdaki fotoğraflarla paylaştığım, kayaların arasından akan incecik suyu burada keşfettik.)

Burada da anıt mezarlar ve ne olduğundan emin olamadığımız yapılar çıktı karşımıza. Fotoğraflaya fotoğraflaya ilerlerken bir anda ark şeklinde bir kapı fark ettik. Bu kapıdan içeri girdiğimizde kendimizi bir antik tiyatronun içinde bulduk. Buranın güzelliğine hayran hayran bakarken, tiyatronun arka tarafındaki ormanın içine doğru giren karanlık ve dar bir patika gözümüze çarptı. Nereye çıkacağını bilmeden giriverdik patikaya. O kadar sık ağaçlardan ne içeriye doğru düzgün bir ışık giriyordu, ne de oksijen…

Bir müddet sonra yol ikiye ayrıldı. Bizim yönümüze göre sol taraftan gelen insanlar gördük ve oraya dönmeye karar verdik. Biraz ilerleyince, antik kente ilk geldiğimiz gün çayın karşısında gördüğümüz güzel pencereli yapının arkasına çıktığımızı fark ettik. Antik kentin kapanma saatine (20.00) yaklaştığımız için, “acaba diğer patika nereye çıkıyordu” sorusunu aklımızın bir kenarına kazıyıp, bu yapıda fotoğraflar çekip geziyi sonlandırdık.

Pencereli Bina’dan Fotoğraflar

Fotoğrafların devamı için Foto Galeri yazımıza bakabilirsiniz.

Acaba Diğer Patika Nereye Çıkıyordu?

Bir gün, sırf o diğer patika nereye çıkıyor, acaba oradan bir şekilde sahile çıkan ince bir patika var mıdır diye düşünerek, bu pencereli yapının arkasına geçtik ve girmediğimiz o patikaya girdik. Bazı noktalarında zemin yürümeye pek elverişli değildi ama yaprakları, dalları yara yara; kayaların üstlerinden zıplaya zıplaya yolumuzu bulduk. Hamam olduğunu öğrendiğimiz binalar çıktı karşımıza. Deniz tarafından gelen sesler de iyice artmaya başladı. Ağaçların arasından, çalılıkların üstünden falan derken, bir anda küçük bir su birikintisi ve etrafında 10-15 civarı gencin parti yaptıklarını gördük. Meğerse denizden geliyor zannettiğimiz insan sesleri, bu gençlerden geliyormuş. (Antik kentin içindeki serin ve berrak su birikintilerinden bir sonraki alt başlıkta bahsedeceğim.) Gençler eğlenmesine baksın diyerek yanlarından geçip gittik.

Tam hayal kırıklığına uğrayacaktık ki, dalların arasından denizin mavisini gördüm. Ormanın bittiği sahilin başladığı yerde antik kentin sınırlarını demir parmaklıklı engeller ile belirlemişler. Sahil ile aramızda yalnızca o demir parmaklık kalmıştı. Yalnız bu demir parmaklıkları oraya koyarken bir şeyi düşünememişler: insanlar demir parmaklığın bir tarafındaki yoğun çalılıkları azmetmişler, ezmişler ve kendilerine daracık bir patika da olsa yapmışlar.

Vandallık da denilebilir bu yapılana… Ama ya bu muhteşem gezi rotasını demir parmaklıklarla engelleyenlere ne demeli? Bırakın gençler sahilden oraya girsinler, kendi yollarını keşfetsinler, doya doya yaşasınlar Olimpos’u… “E ama kirletiyorlar” diyor bazıları… E normal ve uzun yoldan girseler kirletmeyecekler mi sanki… Kirletmenin önüne engel, demir parmaklık mı?

İşte öylece çıktık sahile. O patika hakikaten sahile çıkıyormuş.

Su birikintisi etrafında partileyen gençleri ve sahildeki insanları fotoğraflamadık. İnsanların yarı çıplak suya girdikleri, eğlendikleri yerlerde fütursuzca fotoğraf ve video çekmeyi çok yanlış buluyorum. Ben denize girmişken, neredeyse burnumun dibine kadar gelip, etrafı çekerken beni de çeken insanlara da uyuz oluyorum. Kendimin rahatsız olduğu şeyi başkasına da yapmayayım değil mi?

Göletler ve Akarsular

Olimpos Antik Kenti, denize dökülen bir akarsu yatağının etrafına kurulmuş bir kent. Bu akarsu ve bu akarsuyu besleyen yan sular üzerinde yer yer küçük su birikintisi ve göletlerin oluştuğunu görebilirsiniz. Antik Kent’ten doğruca denize gide yol üzerinde böyle küçük bir su birikintisi var. Üzerlerinde mayosuyla denize gidip gelen insanlar rahatlıkla bu buz gibi suya girip tadını çıkarabiliyorlar. Ancak bu küçük akarsu yataklarını takip ettiğinizde onlarca küçük gölet bulabilirsiniz. Yukarıda parti yapan gençlerden bahsetmiştim. Onlar da akarsu yatağı üzerinde buldukları bu küçük göletlerden birinin etrafında parti yapıyorlardı. Bu buz gibi ve berrak suların içine, dizinize kadar da olsa, girmek harika bir his.

Olimpos Bu Patikalardan İbaret Değil

Olimpos Antik Kenti, yukarıda bahsettiğim akarsuyun etrafında ve denize doğru kurulmuş bir liman kenti. Antik kent kalıntıları büyük ölçüde gün yüzüne çıkarılmış. Bir yandan da arkeolojik kazılar devam ediyor. Ama Olimpos Antik Kenti bu patikalar ve eski binalardan ibaret değil. Biraz ayaklarınıza ve gençliğinize güvenip (tabii ki güvenliğinize de dikkat ederek) farklı tepelere tırmandıkça bambaşka manzaralar karşınıza çıkıyor. Benim tavsiyem, Olimpos’a gittiğinizde, herkesin gittiği, kalabalığın aktığı yerlerle sınırlı tutmayın kendinizi. “Şuraya çıksam nasıl olur acaba?” dediğiniz yerlere çıkmanın yolunu arayın. Belki de daha önce hiç kimsenin yakalayamadığı bir kompozisyonu yakalayıp fotoğraf çekersiniz.

Said Dağlı
Fotoğraf: Ayşenur Dağlı

Olimpos Yazı Dizisi

Said’le Olimpos gezimizi diKraft’ta bir yazı dizisiyle anlatmak, buraya gelenler için rehber niteliğinde deneyimlerimizi aktarmak istedik. Bu yazı dizisinin tüm yazılarına aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz:


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir