Nostalji: Geçmişi Neden Özleriz? 


Ah o eski zamanlar, çocukluğumuz ve ilk gençliğimiz, belki de şu an yanımızda olamayan sevdiklerimizle birbirimize bakıp gülümsediğimiz o sıcak zamanlar… Çok üzüldüğümüz, ağladığımız, üzerine günlerce kafa yorduğumuz, bugün o “önemsiz” gördüğümüz konular… Daha da uzar gider bu üç noktalar. Hepimiz hayatımızda en az bir kere olsun tatmışızdır bu duyguyu, geçmişe özlemi, yani nostaljiyi. Hepimizin hayatının içinde olan bu nostalji kavramına gelin biraz daha yakından bakalım. 

Nostaljinin Tarihsel Değişimi 

Tarihçi Tiffany Watt Smith, nostaljiden bahsederken dikkatleri 17. yüzyıl sonlarına, Basel kentinde bir çatı katına çekiyor. Bu çatı katında, evinden 90 kilometre uzakta olan bir öğrenci yaşıyor. Bu öğrenci bir anda derslere gelmemeye başlıyor ve durumu fark eden arkadaşları acilen kendisini ziyarete geliyor. Ancak arkadaşlarını keyifsiz ve ateşi bir hayli yüksek olarak karşılıyor bu öğrencimiz. Ayrıca kalp çarpıntısı ve vücudunda oldukça tuhaf benekler var. Kendisinin ölüm döşeğinde olduğunu düşünen tanıdıkları öğrencimizi rahatça can vermesi için evine göndermeye karar veriyor. İşin ilginç yanı burada başlıyor. Ateşler içerisinde yanan öğrenci sedyeye alınır alınmaz daha rahat nefes almaya başlıyor. Gözleri memleketini görmeye başladığında ise tamamen iyileşiyor. Kendisini ölüm döşeğinde kısa bir müddet misafir eden şey güçlü bir ev hasreti imiş. 

1688’de genç doktor Johannes Hoffer bu ve benzeri durumlardan haberdar oluyor. Özellikle, bu dönemde İsviçre’deki paralı askerlerde görülen uykusuzluk, hazımsızlık, kalp ritim bozuklukları gibi fiziksel semptomlar dikkatini çekiyor. Yaptığı araştırmalar sonucunda Dr. Hoffer, bu semptomların kaynağının psikolojik olduğunu öngörüyor. Bu hastalığa, “memleket/ev hasreti çekme” olarak tanımlanan “nostalgia/nostalji” adını veriyor. Hoffer’a göre bu hastalık şeytani güçlerin sebep olduğu sinirsel bir hastalıktı. Hoffer’in bu hastalığa getirmiş olduğu tanım tıbbi çevrelerde kabul görüyor. Sonuç olarak nostalji, olumsuzluklar barındıran psikilojik bir rahatsızlık olarak kabul ediliyor. Genel itibariyle, bir tür melankoli, daha spesifik olarak da “göçmen hastalığı” olarak tanımlanıyor. Nostaljiden hayatını kaybeden son kişi olarak I.Dünya Savaşı’nda savaşan Amerikalı bir asker kayıtlara geçmiş. 

Nostalji: Ev, Acı, Zaman

Etimolojik olarak nostalji kelimesi nostos (ev) ve algos (acı) kelimelerinin birleşmesinden oluşuyor. Bugün ise nostalji “geçmişte kalan güzelliklere olan özlem duygusu ve bu duygunun baskın bir duruma gelmesi, geçmişseverlik, gündedün” olarak tanımlanıyor. Dünden bugüne aradaki fark direkt göze çarpıyor, öyle değil mi? Her şey gibi nostalji de tarihsel seyir içerisinde dönüşmüş, değişmiş ve başka bir tanıma bürünmüş.

Peki nasıl oldu da insanların ölümüne sebebiyet veren bu denli güçlü bir duygunun anlamı bugünkü “zararsız” ve hatta sıcak bir duyguya dönüştü? Bugünün nostalji tanımında, kaybedilen bir mekana değil, esasen belirli bir zaman aralığına duyulan özlem söz konusu. 20.yüzyılın sonlarından itibaren, insanların artık “ev”lerine duydukları özlemden yaşamlarını yitirecek bir acı hissetmedikleri, tam tersine, evlerini, çocukluklarını hatırlayınca mutlu oldukları, içlerinde bir sıcaklık hissettikleri fark edilmeye başlandı. 

Nostaljinin aslında daha “iyi” bir şey olabileceği algısında Dr. Constantine Sedikides’in yaşadığı bir öğle yemeği deneyimi önemli bir dönüm noktası sayılabilir. Dr. Sedikides, Southampton Üniversitesinde çalışmak için oraya taşındıktan kısa bir süre sonra bir meslektaşıyla öğle yemeği için bir araya gelmiş. Konuşma sırasında Dr. Sedikides, yaşadığı bir önceki yeri, North Carolina’yı özlediğini, oradaki hatıraların zihninde canlandığını, ara ara Chapel Hill’deki bahar kokusunu duyduğunu meslektaşıyla paylaşmış. Meslektaşı, Dr. Sedikides’in “nostalji” duyduğu için depresyonda olduğunu düşünmüş. Oysaki Dr Sedikides, geçmişi hatırlarken herhangi bir acı hissetmek bir yana geçmişi düşünmenin kendisi için faydalı olduğunu ve gelecek için ümitli hissettirdiğini söylemiş. 1999 yılındaki bu kısa öğle yemeği, bugün Sedikides’in de başını çektiği, bir duygu olarak nostaljiye ılımlı bakan psikoloji alanının da ilham kaynağı olmuş. 

Nostalji, fotoğraf çeken kadın

Neden Geçmişe Özlem Duyuyoruz? 

Peki, geçmişe neden özlem duyuyoruz? Neden geçmiş çoğu zaman bizim için daha iyi, daha sıcak, daha sevecen ve şefkatli? Psikolog Kyristine Batcho, çoğu insanın geçmişi özlerken çocukluk kahramanlarını, okulu, televizyon programlarını değil, endişesiz hissettiği zamanları, sevdiklerini, tatilleri, bir zamanlar oldukları kişiyi özlediklerini söylüyor. Birçoğumuz çocuk olduğu zamanlara, küçücük bir şey yaparken dahi ailemizden izin aldığımız, özellikle fiziksel olarak güçsüz olduğumuz dönemlere dönmek istemeyiz, öyle değil mi? Kontrolün bizde olmasını, hayatımıza dair aldığımız kararları kendimiz vermek isteriz. Dr. Batcho, geçmişe dönmektense geçmişin bize dönmesini istiyoruz diyerek geçmişe neden özlem duyuyor olduğumuzu çok güzel özetlemiş. Bugünkü bizden vazgeçmek istemiyor ve geçmişte bize iyi gelen şeyleri, hisleri, kişileri tabiricaizse bugüne transfer etmek ve onların bugünkü boşluğunu doldurmak istiyoruz.

Geçmişi neden özlediğimiz sorusuna verilebilecek en basit cevaplardan biri de geçmişe aşina olmamız. Geçmişte ne olup ne bittiğini biliyoruz. Şimdiki zaman, baş edilmesi ve atlatılması gereken zorluklarla dolu. Gelecek ise belirsiz, dipsiz bir kuyu, bu yüzden de çoğu zaman korkutucu. Ayrıca, aşina olduğumuz geçmişi hatırlarken aynı zamanda seçici davranabiliyoruz. Bu seçiciliğin sonucunda ortaya çıkan idealize edilmiş bir geçmiş zamana özlem duymamız gayet doğal. İnsan zihni, mental olarak sağlıklı olabilmek için, kötü olanı unutma stratejisi izlediğini de hatırlayalım. Geçmişin zorluklarını, kötülüklerini hatırlamaktansa güzel ve hoş zamanlarını hatırlıyoruz. Kaçınılmaz sonuç: geçmişe özlem. 

Geçmişe Özlem Duymak İyi mi Kötü mü? 

Çoğu psikolog nostaljinin “bittersweet” yani “acı-tatlı” bir duygu olduğu konusunda hemfikir. Yani, nostaljinin kötü ve iyi duyguları bir arada barındırdığını söylemek yanlış olmayacak. Geçmişi hatırlarken şu an hayatta olmayan yakınlarımızı da hatırlamamız ve bu hatırlamanın kendi içerisinde hüzünlü bir tarafı olsa bile bize iyi gelmesi gibi. 

Yukarıda bahsi geçen Dr. Sedikides ve meslektaşlarının Southampton Üniversitesi bünyesinde yürüttüğü bir dizi deney, nostaljik hissetmenin iyi yanlarının daha ağır bastığını gösteriyor. Mesela bu deneylerden birinde Southampton’daki araştırmacılar, insanlara ölümcül bir felaket üzerine okumalar yaptırarak ve aynı zamanda kendilerinin olağanüstü bir şekilde yalnız oldukları sonucu çıkaran bir kişilik testi uygulayarak önce onları ajite ediyorlar. Bu uygulamalar sonucunda kendilerini daha da endişeli ve depresif hisseden insanların nostaljiye daha fazla sarıldığı, geçmişi daha fazla hatırladığı görülüyor. Bu nostaljiye sarılma sonucunda insanların gittikçe daha az depresif hissettiği sonucuna varılıyor. Böylelikle nostaljik hissetmenin, geçmişe özlem duymanın bir savunma mekanizması olduğu tespit ediliyor. 

Kyristine Batcho da geçirilen değişimler karşısında, geçmişi hatırlayarak, otantik benliğin farkına varıldığının altını çiziyor. Geçmiş ile kim olduğumuzu hatırlıyoruz, aidiyet duyuyoruz ve değerli olduğumuzu hissediyoruz. Geçmişi hatırlamak, aynı zamanda diğer insanlarla olan bağlarımızı da kuvvetlendiriyor. Neredeyse bütün duygularda olduğu gibi nostaljinin de sosyal ve toplumsal bir yönü olduğunu belirtmek gerekiyor. 

Yararlanılan Kaynaklar: 

Speaking of Psychology: Does nostalgia have a psychological purpose? (American Psychological Association)

What Is Nostalgia Good For? Quite a Bit, Research Shows (The New York Times)

Nostalgia: A Mental Time Machine (Psychology Today)

The history of human emotions | Tiffany Watt Smith (TED – You Tube) 

,

“Nostalji: Geçmişi Neden Özleriz? ” için bir cevap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir