Halil İnalcık Hoca’nın ofisi ve Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü’nün, hocaların hocasının vefatından sonra, bu ofisi koruma çabası üzerine Ayşenur Çenesiz duygularını yazdı.
Bazı üniversitelerin sosyal medya hesaplarını ya da çıkardıkları gazeteleri incelediğinizde öğrencilerin kampüs içerisinde hangi mekânları daha çok sevdiğini anlattığı bir köşe muhakkak görürsünüz. Bu paylaşımları okumaktan büyük bir keyif alır, sorulan sorulara kendi cevaplarımı vermeye çalışırım. İlk zamanlar, kampüsün sevdiğim köşelerini şöyle bir sıraladığımda, Tarih Bölümü koridorunda bulunan Halil İnalcık’ın odasının aklıma gelmiş olmasına şaşırırdım. İnsanı rahatlatan, göz zevkine hitap eden, ağaçlarla kaplı birçok güzel noktası vardı Bilkent kampüsünün ancak benim aklıma fakülte binası içerisinde bulunan bir oda geliyordu… Bu odanın önünden geçtiğimde, genellikle birkaç dakika önünde durur, belki defalarca gördüğüm odanın içerisine şöyle bir göz atarım. Diğer öğrencileri de bu şekilde gördüğümde ayrıca mutlu olurum. İnalcık Hoca’nın odası üzerine bu denli düşünmem hocanın kendi kişiliğinden, ürettiklerinden, çevresinde uyandırdığı sevgiden ve bulunduğum bölümün kurucusu olmasından kaynaklanıyor sanırım.
Halil İnalcık Kimdir?
Halil İnalcık, Osmanlı tarihi denildiğinde akla gelen ilk isimlerden birisi kuşkusuz… Bir asırlık hayatına sayısız makale, kitap ve konuşma sığdıran İnalcık, sadece bir Osmanlı tarihçisi olarak kalmamış sınırları aşan akademik çevrede Osmanlı algısını değiştirmiş ve şekillendirmiş. Osmanlı tarihçiliğinin başucu eserlerinden biri olan “Tanzimat ve Bulgar Meselesi” adlı teziyle doktora unvanını kazanan İnalcık, aynı kürsüde asistan olarak görev almış, “Viyana’dan Büyük Ricat’e Osmanlı İmparatorluğu” adlı tezi ile 1943 yılında doçentlik unvanını kazanmış. 1940lı yıllarda Fernand Braudel ile yeni bir çehreye bürünecek olan Annales Okulu, İnalcık’ı ve çalışmalarını büyük ölçüde etkilemiş. Büyük tarihî kişiliklerden ziyade sıradan insanların yaşamlarını tarih çalışmalarının merkezine alan bu okulun etkisi ile sosyal ve ekonomik meseleler üzerine yoğunlaşmış. İnalcık’ın yadsınamaz etkisi ile Türkiye’de tarih çalışmalarının seyri büyük ölçüde değişmiş desek yanlış olmaz. Bugün, kurucusu olduğu Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü ise İnalcık’ın ve tarih anlayışının yaşaması ve yaşatılması adına büyük bir gayret gösteriyor.
Halil İnalcık ve Bilkent
Şeyh’ül-müverrihin, tarihçilerin kutbu, hocaların hocası gibi değerli isimlerle anılan Halil İnalcık, Bilkent Üniversitesi için de büyük bir anlam ve değer taşıyor. Rivayet odur ki üniversite bünyesinde bir tarih bölümü kurması teklif edildiği zaman kütüphanesi taşındığı takdirde bunu gerçekleştirebileceğini söylemiş İnalcık. Bugün, Osmanlı tarihçileri başta olmak üzere birçok araştırıcı için bulunmaz zenginlikte bir arşiv olan Halil İnalcık Koleksiyonu, Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi’nde ilgilileri ağırlamaya devam ediyor. Hocanın ders notlarından kendisinin topladığı çeşitli arşiv belgelerinin fotokopilerine kadar titizlikle tasniflenen materyallere sahip koleksiyonla birlikte Bilkent Üniversitesi, araştırmacılar için uluslararası bir merkez konumunda diyebiliriz.
Bununla birlikte, İnalcık’ın Bilkent’e kattığı en önemli değerlerden birisi de yetiştirdiği hocalar ve öğrencilerdir bana sorarsanız. Bilkent Tarih Bölümü ailesine 2018 yılında çiçeği burnunda bir yüksek lisans öğrencisi olarak katıldım. 2016 senesinde vefat eden Halil İnalcık’ı göremeyecek ve onunla oldukça kısa da olsa sohbet etme fırsatı yakalayamayacaktım ancak, bir nevi, mirasıyla yetişecektim. Burada edinmeye devam ettiğim bilgileri bir kenara koyarsam hocalarımın Halil İnalcık ile olan anılarını dinlemekten büyük keyif alıyorum. Bu anıları, kimi zaman tebessümlerle kimi zaman kahkahalarla dinlerken bile kendimi mutlaka bir şeyler öğrenmiş olarak bulduğumu fark ediyorum.
MA 121
Kimimizin belki de basit bir ayrıntı olarak nitelendireceği bir mevzuu var ki bunun için Bilkent’i ve Tarih Bölümünü her seferinde takdir ederim. İnalcık’ın ofisi kendisi Tarih Bölümü koridorunda yürüyormuş da odasına birazdan girecekmiş gibi korunmuş. Vefatından sonra, odasının iç kısmının görülebilmesi adına dış kapının yarısı cam ile kaplanmış. İlk gördüğümde hocanın ne kadar sade ve estetik bir şekilde odasını düzenlediğini düşünmüş ve bir zamanlar, muhtemelen tek dağınıklık hocanın masasında duran kitaplar ve belgelerdir diye kendi kendime mırıldanmıştım. Hocanın anısına, odasına tuval üzerine çizilmiş bir resmi koyulmuş ve resmin üzerine bir adet de karanfil bırakılmış.
Geçtiğimiz günlerde, ders arası çay muhabbetlerinin birinde, bir arkadaşım tarih öğrencilerinin bir ofisi olmamasından yakınmış ve ardından da şöyle bir çözüm yolu sunmuştu: “Mesela Halil İnalcık’ın odası bile değerlendirilebilir.”. Bu sözün sonrasında ne kadar sinirlendiğimi sanırım uzun bir süre unutamayacağım. Bir üniversiteyi üniversite yapan unsur, akademik başarısının yanında yarattığı ya da sahiplendiği değerleri koruyabilmesidir bana kalırsa. Halil İnalcık ise Bilkent Üniversitesi’ne kattıkları ile üniversite için büyük bir değerdir. Ofisinin hâlâ Tarih Bölümü koridorunda bulunuyor olması ise üniversitenin bir değerine sahip çıkmasının, naçizane, göstergesidir. Bir tarih öğrencisi olarak, İnalcık Hoca’nın ofisinin bulunduğu koridordan geçerken içimde büyük bir mutluluk ve sorumluluk duyuyorum. Her seferinde de Bilkent’e ve Tarih Bölümüne teşekkür etmeyi ihmal etmiyorum.
Ofisten Fotoğraflar
Halil İnalcık Osmanlı Araştırmaları Merkezi’ne Teşekkürlerimle
Bölümümüzün kurucusu Halil İnalcık Hoca’mızın ofisi için hazırladığım bu yazı konusunda benden yardımlarını esirgemeyen Halil İnalcık Osmanlı Araştırmaları Merkezi ve bu merkezin koordinatörü Ali Işık’a teşekkür ederim. Sayın Işık, bana Halil İnalcık’ın kendi çalışmalarını, el yazması notlarını, koleksiyonundaki 16. yüzyıla ait olduğu tahmin edilen Osmanlı asker zırhını ve benzeri şeyleri görme fırsatı sağladı.